Elif Şafak romancıdan çok hikayecidir benim için. Çünkü her kitabında bir roman bütünlüğü ve kurgusundan çok ayrı ayrı hikayeler vardır. Bu hikayeleri ustaca birleştirdiğinde romana yaklaşır. Pinhan, Baba ve Piç bu yüzden güzellerdir, hikayeler erir birbirinin içinde adeta, masal içi masal, hikaye içi hikaye olur, geriye zihninizi hep meşgul eden güzel hüzünlü izler bırakır.
Okumadığım ama fikre isyan ettiğim Kağıt Helva’dan sonra Elif Şafak’tan beklentim büyüktü yazarla barışmaktı dileğim ama pek de öyle olmadı.
Çok özür diliyorum. Aratınca bunlar çıkıyor. Kaldırırım yakında ama nefis valla |
Tabi ki kitaptan önce gelen dev afişlerde gördüğüm Elif Şafak soğuttu beni. Kitaptan değil, tabi, yazardan. Albüm kapaklarına resimlerini boy boy koyan popçu değildi Elif Şafak, kitapları milyonlar satıyorken sansasyona neden ihtiyaç duydu onu da bilemiyorum. Neden erkek kılığına, kahramanının kılığına girdi. İnanın ki merak etmiyorum. Ne gerek vardı dedim, ama ön yargılara karşıyım. İskender’i aldım, bir çırpıda okudum.
Bir çırpıda kolaycacık okunan bir kitap İskender. Dili basit bir Türkçe. Elif Şafak’ın ağdalı dili, Osmanlıca ve Türkçe’den özenle seçilmiş kelimeler ya da şiire yaklaşan cümleler yok. Ki basit de olabilir dil, sorun yok, ama işte Elif Şafak’tan bildiğimiz izler yok (bence) bu kitapta.
Sanırım öncelikle kitabın adından başlamalı. Aşk’ta beni çok rahatsız eden ve kitabı sevmemi engelleyen şey burada da vardı. Batı’da kitabın satılma kaygısı duygusu, ya da izlenimi diyelim çünkü bu benim kişisel görüşüm. Mesela İskender ismi. Sanki olmamış, İngiltere’de Alexander’a Alex’e uygun olsun diye seçilmiş belli ki. Ama bu zorlama geldi işte. İsme ısınamadan başladım kitaba öncelikle. Adını yurt dışı baskılarında Elif Shafak olarak değiştiren birinden başka bir şey beklememeli belki.
Sonra kitabı okurken afişlerdeki resme ve kitabın kapağına döndü gene olay. Hayır yazardan bağımsız olarak. Burada çok temel bir hakkımızı elimizden almış Elif Şafak. Okurun kitap kahramanlarını hayal etme hakkı! Kitapta nerede İskender geçse gözümün önünde Elif Şafak’ın erkeğe benzemeyen erkek hali! Böylece o kavgacı İskender oldu sana feminen bir surat. Bir de İskender 15 yaşında ama Elif Şafak olgun haliyle geliyor gözümün önüne. Engelleyemiyorum, çünkü her kitabı elime aldığımda o yüz!
Kitabı okurken zihnimde canlanan şey. Elif Şafak'ın erkek versiyonu. |
Kitabın içine girelim birazda. Dediğim gibi iyi bir hikayecidir Elif Şafak. Burada da hikayeler var, doğudan, batıdan, çeşitli insanlar, karakterler. Bu sefer çok fazla insan doluşmuş sanki ama sanki hepsi eksik, bir yere oturamayan. Mesela Pembe’yi ayarlamak için hemen bir Rum kökenli sıkıştırmak, işgalcileri romana sokmak, inandırıcılıktan uzak geldi bana. Tıpkı Aşk’ın içinde sırıtan ve inandırıcılıktan uzak Ella Rubinstein gibi, burada da klişe karakter sendromu yaşadım. Sanki bir hikayenin farklı yüzleri değil de, bir gelecek bir geçmiş, tamam bir aileye bağlanan ama hikayeye bağlanamayan, zorla seçilmiş bir araya konulmuş insanların konuşmalarından oluşur gibi geldi bana bu kitap. Yazarın hayal gücüyle ama zorlamayla, inandırıcılıktan uzak bir şekilde bir araya getirilen insanlar topluluğunun, derinlikten uzak kısa tasvirler, karakteri yansıtmayan betimlemeler eşliğinde geçiş töreni gibi.
Bilmeyen kalmadığı üzere orijinal kitap kapağı |
Sanki İngiltere’de konusunu geçireyim, işgal evlerini koyayım ama otantik bizden şeyler de olsun, kürt olsun içinde ama orda yaşamasın, oraya ait bir şeyler olmasın kitapta çünkü orayı bilmiyorum, sonra cinayet olsun, şaşırtma olsun diye düşünülmüş de içine kahramanlar yerleştirilmiş bu kitabın. İşgalci hippiler, Pembe’ye bağlanmış ama bağlanamış alında, Elias Pembe’ye aşık olmuş ama havada, İskender cinayet işlemiş ama ne hissettiği belli değil. Bu insanlar yabancı bir ülkede yaşıyor ama kitapta gurbet yok, buna dair bir duygu yok. Tobiko var bir de. İthal avokodo gibi, sofrada bulunan ama kimsede tat bırakmayan, ithal edilmiş kitaba. Ya da işte insan içe dokunan bir şey arıyor, bir duygu vermiyor sonunda, ne Esma’nın satırları, ne İskender’in Pembe’nin ruh halleri. Gerçek gelmediler bana işte, eksik kalmış, kopuk gibi…
Bence Elif Şafak çok güzel bir hikaye yakalamış aslında ama başka zorlama hikayeleriyle fikrini harcamış, bu yüzden de okuyucuya duygu geçirememiş. Sorun bu belki de kitabı bitirdiğinizde sizde kalan duygu, işte bu eksik.
Sanırım ben kitabı okurken kalbimdeki hissiyatı sevmedim. Bir kurgu zorlaması şüphesi düştü içime, samimi gelmedi işte. Hissedemedim diğer Elif Şafak kitaplarında hissettiklerimi. Bundan sonra kalbinden yazsın Elif Şafak, cebinden değil diye düşünmeden edemedim. Budur benim pek kişisel izlenimim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder